Torino Atı, Béla Tarr'ın yönetmenliğini yaptığı ve László Krasznahorkai ile birlikte senaryosunu yazdığı 2011 yapımı bir film. Film, Friedrich Nietzsche'nin Torino'da bir atla karşılaştığı ve zihinsel çöküşünün başlangıcı kabul edilen efsanevi hikayesinden ilham alıyor. Ancak, Torino Atı'nın hikayesi, bu olayın hemen sonrasında Nietzache'nin yaşadığı süreçle değil, o olayın geçtiği ortamda yaşayan bir çiftçi ve kızı üzerinden gelişiyor. Onların tutunmaya çalıştığı zorlu hayatlar, filmin ana eksenini oluşturuyor. Torino Atı, ağır temposu ve uzun çekim planlarıyla dikkat çekiyor. Her gün tekrar eden rutini, özünde değişmeyen sıradanlık üzerinden sorgulatan filmde, baba-kız ve yıpranmış atları arasındaki ilişki minimal bir diyalogla işleniyor. Film, doğanın acımasızlığı ve insanın buna direnme çabasıyla geniş bir düşünsel arka plan sunarak izleyiciyi derinlemesine düşünmeye sevk ediyor. Hikayenin geçtiği medeniyetten uzakta, izole edilmiş mekanda, kasvetli hava durmayan bir fırtınaya benziyor. Sessizliğin ve sıradanlığın içindeki derin çatışmalar sayesinde Torino Atı, adeta bir tablonun içine yerleştirilmiş gibi her karesiyle bir sanat eseri sunuyor. Film, izleyiciye hayatın pürüzsüz olmayan, kırılgan ve çelişkili yapısına dair sorgulamalar yaptırırken, zamanın nasıl acımasız bir eğitmen olduğuna dair çarpıcı ipuçları veriyor. Sessizliğin gücünü hissedebileceğiniz bu filmi izleyerek, sinema dilinin ve görsel estetiğin sınırlarının zorlandığını göreceksiniz. Torino Atı, yavaş ama derin bir sanat yolculuğuna çıkmaya hazır olanlar için benzersiz bir deneyim vaat ediyor.