Renoir filmi, ünlü Fransız post-empresyonist ressam Pierre-Auguste Renoir'ın hayatının son yıllarını ve ailesiyle olan ilişkilerini konu alıyor. Film, izleyicileri 1915 yılının sıcak yazına, Renoir ailesinin Güney Fransa'daki muhteşem ve huzur dolu malikanesine götürüyor. Yaratıcı yönetmenliği ile ön plana çıkan Gilles Bourdos, film boyunca görsel estetik ve sanatsal detaylarla dolu sahneler sunarak izleyicilere adeta bir tabloyu izliyormuşçasına hissettiriyor. Film, Pierre-Auguste Renoir'ın, savaşta yaralanarak eve dönen oğlu Jean Renoir'la olan ilişkisini de derinlemesine ele alıyor. Bu bağlamda film, baba-oğul arasındaki duygusal çatışmalar, sanat ve hayat üzerine yapılan derin sohbetler ve Jean’ın kendi kariyerinin başlangıcında yaşadığı zorlukları etkileyici bir şekilde betimliyor. Fransız kırsalının ihtişam dolu manzaralarının fon aldığı bu hikaye, bir yandan da Renoir ailesinin içsel dünyasına, sanat tutkularına ve hayatın en önemli unsurları olan aile bağlarıyla nasıl bu tutkuları dengelediklerine ışık tutuyor. Her sahnesinde sanatın gücünü ve etkisini hissettiğimiz bu film, izleyicilerini sanata ve tarihe duyduğu ilgiyi tatmin edecek şekilde bilgi ve görsel zenginlik sunuyor. İlk başta sıradan görünen fakat ayrıntılarında derinliği keşfedilen karakter tasvirleri, izleyicilere film boyunca unutulmaz anlar yaşatmayı başarıyor. Filmde, Renoir’ın model ve ilham perisi olan Andrée Heuschling'in aktörlüğünü görmek de izlenmeye değer. Renoir’ın onu nasıl ilham aldığı figürlerden biri olarak tasvir ettiği ve onun sanatında ne kadar önemli bir yeri olduğu filmde dikkat çekiyor. Sonuç olarak Renoir filmi, izleyicileri sanata, tarihe ve insan ilişkilerine yönelik düşünmeye yönlendirerek, izleyiciye duygu dolu ve huzurlu bir sinema deneyimi sunuyor. Sanata meraklı izleyiciler için etkileyici bir biyografik film olan Renoir, kaçırılmaması gereken bir sinema şöleni.