İspanya Kraliçesi filmi, 1950'lerin savaş sonrası İspanyası'nda geçen nostaljik bir yolculuğa çıkarıyor izleyicisini. Başrolünde muhteşem bir performans sergileyen Macarena Granada, Hollywood’da başarı kazanmış bir yıldız olarak memleketine döner. Amacı, Christopher Columbus'un hayatını konu alan büyük bütçeli bir İspanyol-Amerikan yapımında başrol oynamaktır. Bu film, sadece sinema dünyasının büyüleyici atmosferini değil, aynı zamanda dönemin İspanyası'nın da sosyal ve politik yapısını gözler önüne seriyor. Filmin yönetmeni Fernando Trueba, seyirciyi İspanya'nın rengarenk film stüdyolarına ve politik çalkantıların hakim olduğu günlerine götürüyor. Tarihten esinlenerek inşa edilen hikaye, sinemanın göz alıcı dünyası ile o dönemin çalkantılı politik ortamını etkileyici bir şekilde harmanlıyor. Film setinde yaşanan aksaklıklar, ülkenin ve sanat dünyasının kesişen gerçekliklerini yansıtırken; karakterlerin iç çatışmaları ve geçmişle olan hesaplaşmaları filmin derinliğine anlam katıyor. Başrol oyuncusu Granada'nın, çocukluk anılarını ve savaşın gölgesindeki İspanya'yı tekrar keşfederken yaşadığı içsel çatışmalar dramatik unsurları daha da derinleştiriyor. Geçmişin izleri, yeni bir dünyada ayakta kalmaya çalışan karakterlerin ruh hali üzerinde güçlü bir etki bırakıyor. Bunun yanı sıra, filmde yer alan diğer karakterler de bu zengin anlatıya varlıkları ve hikayeleriyle boyut katıyor. İspanya Kraliçesi, dönemin siyasi entrikalarını, kişisel dramlarla ustaca harmanlayarak anlatıyor. Filmin temposu, izleyiciyi ilk dakikadan itibaren içine çekiyor ve adeta o dönemin İspanya'sını hissettiriyor. Tarih ve sinema tutkunları için kaçırılmaması gereken bu yapım, etkileyici görsel anlatımı ve çarpıcı hikayesiyle uzun süre akıllardan çıkmayacak bir izlenim bırakıyor. İspanya Kraliçesi'ni izlemek, sadece bir film deneyimi değil, aynı zamanda tarih ve sanatın iç içe geçtiği bir yolculuğa çıkmak anlamına geliyor.
